Ana Sayfa Köşe Yazarları 3.05.2024 565 Görüntüleme

ŞİKAYETÇİYİM EFENDİM

Günümüzde TCK’na göre uzlaştırma kapsamına giren suçlar iki kapsamda değerlendirilmiş. Bunlar soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar ve şikayete bağlı suçlar hariç olmak üzere özel kanunlarında uzlaştırma kapsamında değerlendirilen suçlardır. 

     Her iki suç tanımına giren suçlardan bazıları ise; basit kasten yaralama, kasten yaralama suçunun ihmali davranışla gerçekleşmesi, taksirle adam yaralama suçu, tehdit, konut dokunulmazlığının ihlali, iş ve çalışma hürriyetini ihlal, basit hırsızlık, güveni kötüye kullanma, çocuğun kaçırılması veya alıkonulması, ticari veya bankacılık sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin paylaşılması, şikâyete tabi olmak üzere icra- iflas suçları, kişinin huzur ve sükununu bozma, hakaret, kişinin hatırasına hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, mala zarar verme, ibadethanelere zarar verme, hileli ve taksirli iflas, açığa imzanın kötü kullanılması suçu, kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu, bilgi vermeme, bedelsiz senedi kullanmak suçu gibi suçları sayabiliriz.  

      Bir uzlaştırmacının kamu görevinin gereği en önemli vazifelerinden birisi de  müşteki ve şüpheli sıfatıyla karşısında bulunan kişileri sözünü kesmeden dinlemesi gerektiğidir. Bunları neden anlatıyorum; şimdi oraya geleceğim. 

      X nolu soruşturma dosyasında karşımda müşteki sıfatı ile bulunan bayanın dosyasını incelediğimde suç vasfı tehdit ve hakaret olan dosyada müşteki, olay tarihinde eşinin fiziksel şiddetine ve hakaretine maruz kaldığını belirtmiş ve şüpheli sıfatlı eşinden şikayetçi olduğunu belirtmiştir. Olayın boyutu müşteki açısından ağır da olsa bir uzlaştırmacının önüne gelebilecek sıradan dosyalardan biri olduğunu söyleyebiliriz. 

     Uzlaştırmacı olarak taraflara bir araya gelindiği vakit uzlaştırmanın mahiyeti ile uzlaştırmayı kabul veya ret etmenin hukuki sonuçları aktarılarak uzlaşma teklifinde bulunulur. Müşteki ve şüpheli de varsa anlatmak istediklerini dile getirir ve toplantıya ilişkin detaylar bir tutanağa bağlanarak tarafların uzlaşıp uzlaşmamaya ilişkin iradeleri teklif formunda imza altına alınıp, durum resmiyete dökülür.  

      Müşteki sıfatıyla beklediğim bayan tam dakikasında randevu yerinde gözükmesi ile verdiği sözün arkasında duran biri olduğunu belli etti. Karşımdaki kişi ile daha evvelden bir araya gelmediğimiz için haliyle ortamdaki kişinin hangimiz olduğunu anlamak istercesine kafasını sağa sola çevirip tüm mekanı didik didik etti; o anda göz göze gelmiş de olsak emin olamamanın verdiği bir ihtiyatla telefonuna sarılıp beni çaldırdığında ikimizin de kafasında ki şüphe dağılıverdi. El edip te çağırmamla birlikte “ Hoş geldiniz” diyerek masaya buyur ettim ve kendimi tanıttım. Uzlaştırmacı olarak bizler bir araya geldiğimiz de tarafları tanımak ve kişiliği hakkında bir fikir edinmek için gözlemleme yapıyor olsak da onların da karşısındaki uzlaştırmacı hakkında bir fikir edinmeye çalıştığını biliriz.  

      Karşımda oturan bayanın, dosyasında 27 yaşında olduğu yazmasa kesinlikle inanmazdım. Sanırım oldukça zor bir hayat hikayesi var diye düşündüm kendi kendime. Saçlarına bu yaşta aklar düşmüştü; sanki o aklar onun yaşadıklarına tercüman olsun diye de bir gizleme gereğinde bulunmuyordu. Alın çizgileri oldukça derin ve keskindi, sağ kulak kepçesindeki orantısızlık bunun doğuştan olmadığını gösteriyor gibiydi. Sandalyeye yayılışındaki rahatlıksa bende onun pervasız biri olduğu izlenimini uyandırıyordu. Bir sapı aşınmaktan nerdeyse kopmakta olan rengi kaçmış çantasından çıkardığı sarma bir sigaranın ucunu hafifçe ıslatıp ucunu ısırıp yere attıktan sonra çantanın içinde çakmak aramaya başladı. Bulduğu çakmak işini görmeyince masaya vurarak belki çakar umudundaydı ki ben imdadına yetişip sigarasını yaktım; hemen arkasından dumanı yana üfleyerek “ dinliyorum sizi” dedi. 

       Kısa bir şaşkınlık sonrası dosya ile ilgili bilmesi gerekenleri, uzlaşmanın taraflara sağladığı avantajlar ve dezavantajları sıraladıktan sonra konu ile ilgili varsa söylemek istediklerini dinleyebileceğimi,  özellikle kayıt altına alınması gereken hususlar varsa tutanağa bağlayabileceğimizi söyledikten sonra” Gerçekten dinlemek istiyor musunuz? Yoksa görevinizi yapmak için mi bunu söylüyorsunuz” deyince birden durdum. Karşımdaki kişinin ne yapmak istediğini çözmek için düşünüyorken “ Boş verin! Söylememiş oldum bu soruyu. Söylemek istediklerimi tutanağa bağlamazsanız eğer bir iki laf etmek istiyorum. Bunları tutanağa bağlarsanız sanırım beni de bir yere kapatırlar” deyince hepten şaşırdım ama teklifini kabul ederek lafını kesmeden onun sıra dışı hikayesini dinlemeye başladım. 

     “  Öncelikle şunu en başından belirteyim; uzlaşmak istemiyorum; şikayetçiyim efendim” Dosyayı incelediğiniz belli oluyor. Zira geldiğimden beri şaşkınlığınızı üstünüzden atamamanızın sebebinin de bu 27 yaşındaki kadının başından neler geçti de 50 yaşında gibi duruyor diye düşündüğünüzü biliyorum. Hayat böyle bir şey işte; kimine düşeş kimine de hep yek gelir. “Estağfurullah efendim ” dediysem de kadın bunu yemeyecek kadar zekiydi. 

      Merak etmeyin sizi çok da sıkacak değilim; gidip de ana rahmine düştüğüm zamandan bugüne kadar hayat hikayemi anlatacak değilim. Oralar da karışık kuruşuk ama boş ver; işin o tarafı en masum kalanı olduğu için deşmenin gereği yok. Bizim oralarda onu beğendim, bunu beğendim demek gibi bir lükse sahip değiliz. Karşına kimi çıkarırlarsa onunla yola devam etmek durumunda olursun. Ciğer yiyip te bu düzene karşı çıkanın da mezarı varsa şanslı demektir. Hiç olmazsa arkasından bir Fatiha okuyacağı kabri vardır hiç olmazsa. 

      Nikahlandığım da 15 yaşını doldurmamıştım bile. Böyle şeylerin filmlerde olduğunu sanırsınız değil mi? Siz yine öyle zannetmeye devam edin. 15 yaşındaki imam nikahıydı tabi. Yaşım 18 olduğunda da resmi nikah gelecek diye de avundum durdum ama gel gör ki avucumu yaladım. Bu arada bizim herifin sülalesi uşak uşak diye kafamızın etini yiyip duruyordu. Sülale dememin sebebi de dayı, amca, hala, teyze, enişte, yeğen, dede sağda solda ne varsa aynı damın altında olmamızdandır. İki katlı baraka gibi yerde aslında bağlasan davar bile durmaz. Lafı dağıtmayayım; bu arada bizden  uşak falan geldiği de yoktu. Uşak yok ama tehdidin , hakaretin, dayağın bini bir para. Artık vurduğu yerler de acıtmaz oldu. Zira bana vurulan kısır damgası ve arkasından gelen bir kuma ile acı falan hissetmez oldum. Acı benim yüreğimin içindeydi çünkü.  

      Evde dışlanan, yemeğin artıkları ile beslenerek günümü bir hayvandan farkım kalmamıştı. Bu arada üstüme aldıkları kuma kadının da çocuğu olmadı. Aynı muameleye reva görülen kadının bir gün anlaştığı bir adamla kaçtığını öğrendik. İlginç olansa o kumanın bir vakit sonra nur topu gibi bir oğlu olduğuydu.  

      Bu olayın kimse tarafından dışarı sızdırılmaması gerekiyordu. Yoksa bizimkinin şerefi iki paralık olacaktı uşağı olmadığı için. Ne demek erkek adamın çocuğu olmaz. Öyle bir şey ihtimal bile olamaz onlar için çünkü. Bu nedenle evde resmen hücre cezası verilir gibi bir odaya kilitlendim. Oda da şilte üzerinde yatıp duruyor, ihtiyacımı ise bana uzatılan bir sürgüye yapabiliyordum; ki o sürgü haftada bir değişiyordu. Banyo ihtiyacımı ise üzerime sıkılan tazyikli hortumdan çıkan su ile yapıyordum. Kimseyi görmez etmez konuşamaz olmuştum. Günleri, geceleri artık karıştırır vaziyete gelmiştim; zaman kavramını kaybetmiştim.  

      İşte sonun başlangıcı olan o gün geldiği zaman, kayışın iyice koptuğunu anladım ama zihnime söz geçiremez olmuş; gerçek ve hayal kavramlarını kaybetmiştim. Sürekli beynimin içinde benimle arkadaşlık eden o mavi gözlü, al yanaklı, siyah kömür gözlü , omzu geniş, gür saçlı yakışıklı prensim zihnimden çıkıp ta odada dolaşmaya başladığı andan itibaren kontrolü kaybetmeye ve hangisinin hayal hangisinin gerçek olduğunu karıştırmaya başlamıştım ki; evden kaçan kumanın kocası iki adamı ile kadını rahatsız etmesi sebebiyle evi basınca ben de şansa kurtulmuş oldum. Bu sefer talih bana düşeş gelmişti anlayacağın. 

      Hastaneye yatırılıp tedavi altına alındıktan sonra da o yakışıklı prens de beni terk edince hepten yalnız kaldım. O adam benim duygularımla oynadı, benimle güzel bir geleceğin planlarını paylaştı; sonra ortadan yok oldu. Yani yine kader tarafından cezalandırıldım. O yüzden şikayetçiyim efendim. Kesinlikle uzlaşmak istemiyorum deyip uzlaşma teklif formuna” uzlaşmak istemiyorum” şeklinde imzayı atıverdi. Ardından da “bu anlattıklarımız aramızda kalsın sakın ha” deyip kendisini dinlediği için teşekkür ederek yanımdan uzaklaştı ve gözden kayboldu.  

      Şüpheli taraf olan kocası olan kişiye iletişim numarasından ulaşılamadığı için, mernis yerleşim yeri adresine çıkarılan açıklamalı tebligatta muhatabın adreste bulunamaması nedeniyle Tebligat Kanununun 21/2. Maddesi uyarınca muhtarlığa tebliğ edildiği ve tebliğ tarihinden itibaren üç günlük yasal sürede de cevap verilmediği için uzlaşmanın teklif aşamasında kalmış olduğu kesinleşti. Yapacak başkaca bir şey olmadığı için durumu izah eden üst yazı ile uzlaşma dosyasını savcılığa iade ettim. 

      Şimdilerde ise merak da etmiyor değilim; acaba bizim gizemli müşteki bayan o mavi gözlü prensine kavuştu mu yoksa zihninin ona oynadığı oyunu fark edip özgürlüğün tadına mı vardı.  

      Diyeceğim o ki; bu çağ dışı zihniyet neden hala devam ediyor. Bu çağda çocuk neden hala çocukluğunu yaşayamıyor? Neden efendim! Bilmek istiyorum; neden! O yüzden şikayetçiyim efendim. 

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb