Ana Sayfa Köşe Yazarları 13.12.2020 5629 Görüntüleme

İNSANLIĞIN KORONA İLE İMTİHANI

Nerdeyse bir yıldır insanlığın üzerine bir karabasan gibi çöken Covid-19 illeti ile mücadele tüm hızı ile sürerken, salgın hastalık maalesef küresel boyutta onarılamaz hasarlar bırakmaya devam ediyor. Görsel ve yazılı medyada yer alan haberlerden de gördüğümüz odur ki; bu hastalığın insan sağlığına vurduğu darbe ayrı bir sıkıntı, ülke ekonomisine vurduğu darbe ayrı bir sıkıntı. Nerdeyse her gün Covid-19 ile yatıp, Covid-19 ile kalkıyoruz. Yine öyle günlerden birinin sonunda vurup kafayı yattım. Gerisi tam bir karabasan!

Bomboş bir caddenin tam ortasındayım. Aralık ayının dondurucu soğuğu adamın iliklerine kadar işliyor, el ayak hareket edemez duruma geliyor. Hava puslu; gecenin karanlığında caddeyi aydınlatan aydınlatma direğinden yayılan ışığın hüzmesinde cümbüş yapan sineklerin dışında hiç bir canlı izinden bir belirti yok. Sanki şehirdeki tüm canlı varlıklar ardına bile bakmadan burayı terk etmişler. Şehrin siluetini kaplayan bu ürkütücü hava insanın nabız atışını yükseltiyor; kalbini yerinden fırlatacak gibi oluyor. Bu arada bir binanın ana giriş kapısında aydınlatma direğinden yayılan ışığın aydınlattığı bir uyarı levhası gözüme çarpıyor. “ Bu sitede Covid-19 pozitif temaslı vaka bulunmaktadır. Siteye görevli haricinde girmek yasaktır” ilginç olansa bu ilanın olduğu sitede bir daireden duyulan sesler. Hemen o sese kulak vermek için can atıyorum. Çevreyi kontrol ettikten sonra usulca oraya yaklaşıyorum. Dairenin penceresi demir korkuluk ile muhafaza edildiği için içerisini görmek imkansız. Cam kenarına meraklı ve şaşkın bakışlarla yaklaşarak perde ile kapatılmış olan odanın içeriyi görmeme müsaade edecek kadar perde aralığından olanları anlamaya çalışıyorum. İçerisi hınca hınç dolu. Kalabalığın en önünde olan ve liderleri olduğunu tahmin ettiğim kişi kendinden geçmiş vaziyette coşkulu bir şekilde topluluğa hitap ediyor. Toplulukta ki yer alanların gözlerindeki o nefret, cesaret, adanmışlık insanın tüylerini diken diken edecek cinsten.

“Arkadaşlar ben Cavit-19 olarak size sesleniyorum. Gördüğünüz gibi bir cephede daha üstünlüğümüzü insanoğluna kabul ettirip burayı da onlardan teslim aldık. Lakin savaşımız daha henüz bitmedi. Yolun başında olduğumuzu hatırlatırım. Her gün dünyada emrimize, ordumuza kattığımız milyonlarca yeni savaşçı bizim gücümüze güç katmaktadır. Teslim aldığımız insanların ciğerlerine, beynine, soluk borusuna, kısaca vücudunun her bir hücresine yerleşerek onları etkisiz hale getiriyoruz. Bu savaşta bize farkında olmadan da destek verenler ise maskesiz dolaşanlar, el temizliğine, hijyenine önem vermeyenler, kalabalık ortamda eğlence, ziyaret, toplantı düzenleyenlerdir. Bu ortamı sağlayanların tedbirsizliklerinden faydalanmalıyız. … Cavit-19 un bu kendinden emin konuşması topluluğu iyice coşturmuş ve zafer naraları atılmaya başlanmıştı. O sırada olanları daha iyi görebilmek için üstüne çıktığım tahta tırabzanın çürümüş korkuluğunun kenarı kırılınca dengemi kaybedip yuvarlanıyorum. İçerideki gürültünün birden kesilmesinden, dışarıda birinin onları izlediğini fark ettiklerini anlıyorum. Bu sefer içerideki Cavit-19 ve askerlerinin bu davetsiz misafiri ele geçirmek için dışarıya hücum ettiklerini tahmin etmek hiç de zor değil. Nefesim kesilmiş vaziyette caddede deli gibi koşuyorum; arkamda gözü dönmüş bir dünya Cavit-19 askeri. Ele geçmemek için var gücümle kaçıyorum ama ne fayda. Zira sağdan, soldan, dört bir yandan kuşatılmış vaziyetteyim. Çember iyice daralıyor. Buraya kadarmış diyerek sanki bir cenin pozisyonunda kirpi gibi tostop olup kaderime razı oluyorum. Derken birden bir dürtme, silkeleme ile kendime gelip gözlerimi aralıyorum.

“Kalk hadi. Kahvaltı hazır. Geç kalacaksın” lafı ile birden karabasandan uyanıyorum. Lakin terden sırılsıklam olmuşum.

Aynanın karşısına geçip yüzüme bakıyorum, beti benzi atmış kişiyi tanımakta zorluk çekiyorum; yaklaşıp aynaya bir daha bakıyorum. Sanki gördüklerim kabus değil de gerçekti. Ellerimi yıkıyorum; altını, üstünü, parmak aralıklarını, tırnak içlerini, bir daha, bir daha, bir daha, bir daha; nerdeyse deyim yerindeyse derim soyulacak. Onlara sesleniyorum: “Siz değil ben kazandım. Bennnn! “

Lavabonun musluğunu açıyorum ve onları sonsuzluğa gönderiyorum. Ben kazandım. Baktım içerden sesleniyorlar.

– Kiminle konuşuyordun biraz önce

– Tanımazsın sen. Cavit…

– Kim? Kim ?

– Cavit, Cavit- 19… İnşallah hiç biriniz de tanımaz. Deyip kahvaltıya oturuyoruz.

Bu arada kapı kolunda kendini siper edip bize bakan Cavit-19 askerlerinden biri tehditkar bir bakış atarak :

“Bu iş burada henüz bitmedi babalık. Sadece ilk raundu sen kazandın” der gibiydi.

Aşı bulunsa da, bulunmasa da tedbirlere devam lütfen. Kendimizi, ailemizi, yakınlarımızı, sevdiklerimizi korumak istiyorsak, gecesini gündüzüne katıp çalışan sağlık çalışanlarının çabalarının boşa çıkmasını istemiyorsak bir süre daha tedbirlere lütfen riayet edelim ki bu gördüğümüz kabuslarla, karabasanlarla uyanmayalım.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb