Ana Sayfa Köşe Yazarları 6.02.2021 4593 Görüntüleme

EĞLENCE KUTUSU

 

Bizim en büyük eksikliğimiz nedir dersem; biliyorum ki her bir kafadan bir ses çıkacak. Kimisi diyecek eğitim, kimi diyecek sevgisizlik, kimi si de anlayışsızlık. Herkesin kendine göre bir fikri vardır elbette.  Aslında bizim en büyük eksikliğimiz konuşmamamız ve dinlemememiz. Yani diyalog eksikliği de diyebiliriz kısacası.  Bu eksikliğin neticesinde de evimizde, işyerimizde her türlü sosyal çevrede bunun bize dönüşü ya kavga ortamı, ya stres dolu ortam da bulunma mecburiyetini getiriyor. Peki biz bu noktaya nasıl geldik derseniz; işte suçlu orada; karşınızda. Sohbetimize, insanların birbiri ile kaynaşmasına, anlaşmasına, kitap okumasına, çalışmasına engel olan suçlu karşınızda. 1925 yılında İskoç mucit John Logie Baird tarafından icat edilen televizyon denen nesneden bahsediyorum. Doğru bildiniz.

Şöyle etraflıca düşünürsek pek de haksız olmadığımız anlaşılır aslında. Düşünsenize akşam eve geliyorsunuz ve eşiniz sizi güler yüzle kapıda karşılıyor.

-Günün nasıl geçti hayatım?

-Amaann! Aynı işte.

-Ne o acelen mı var?

-Yav az bir dur Allah aşkına. Kafam da dikilip durma. Maç başlıcak birazdan.

İki saat sonra maç biter. Bu sefer beyimiz eşine döner.

-Ne yemeği var bugün?

-Lokanta mı burası? Az kıçını gömüldüğün o koltuktan kaldır da, mutfakta ne varsa al ye işte. Benim dizi başlıyor şimdi. Geçen en heyecanlı yerinde bitti?

Verdiğim örnekte suçlu kim? Tabii ki bu kirli diyaloğa sebebiyet veren o küçük kutu. Eski Yunancada uzak anlamına gelen “ Telos” ve Latince de görmek anlamına gelen” visio” kelimeleri birleştirilerek televizyon kelimesi oluşmuş ve hemen her evde yaşanan bu diyalog eksikliğine, sohbetin eksilmesine, insanların birbirlerine karşı vurdumduymaz olmasına sebebiyet vermekten bu küçük nesne birinci dereceden suçlu olduğu görülmektedir. Beynin, dimağın uyuşmasına, çevrede, dünyada olup bitenden bihaber olmamızı sağlayan, deyim yerindeyse ev yansa haberimiz olmayacak derecede bizi kendine mahkum eden bu icadın sahibi geleceği görme şansına sahip olsa acaba bu sözde eskilerin tabiriyle eğlence kutusunu yine de icat eder miydi? Pek sanmam. Adam resmen bir katil yaratmış durumda. Beynimizin, düşüncelerimizin, duygularımızın katili. Kanal değiştirip zapping yaptığımızda her kanal farklı ailelere hitap ediyor, onların evine misafir oluyor. İyi de misafir dediğin geçicidir. Bunlar tümden kalıcı. Kumandayı alıp kanal değiştiriyoruz; değiştiren de bön bön bakıyor, beyninin, beyin hücrelerinin teslim alındığının farkında bile olmadan. Birde teslim olduğumuz kanallara bir göz atalım da; teslim olmamıza değiyor mu siz karar verin.

-Bugün şimdi stüdyo da, Ayşe’ yi kaçırıp ardından imam nikâhı kıyıp, resmi nikahlı eşi ile aynı evde yaşadığı iddia edilen Hakkı Bey’i konuk edeceğiz . ( Kanal değiştiriyoruz)

-Sayın seyirciler bugün yarışmacı arkadaşlar jürinin önünde Meksika mutfağından “ chili con carne” yani Türkçe olarak bilmeyen, duymayan için söylüyorum “ kıymalı.meksika fasulyesi” nin sunumunu yapacaklar.( Tekrar zapping yapıyoruz)

-Evet arkadaşlar bugünkü dokunulmazlık oyunundan önce bir ödül oyunumuz var. Ödülümüzü açıyorum, açıyorum, açıyorum, aç… aç… aç…

-Aç hadi . Aç, aç, aç, aç ….

-Açtım.

-Aaaaaaa!

-Arkadaşlar. Seveceğinizi biliyordum. Nasıl beğendiğiniz mı? ( Yine zapping)

-Maçın 88 dakikasında hakem beyaz noktayı gösteriyor. Rakip oyuncular hakemin çevresinde toplanmış durumda ve pozisyonun penaltı olmadığını söylüyor. Hakem VAR dan gelen uyarı üzerine pozisyonu tekrar izleyecek.

-Abi ne izliyor lan bu. 5 dakika pozisyon mu izlenir.

-Hakem VAR görüntülerine göre sahaya tekrar geliyor ve…ve… ve hem penaltı hem de müdahale de bulunan oyuncuya son adam olduğu için kırmızı kart gösteriyor.

-Çarşı Pazar karıştı sayın seyirciler. Oyuncular birbirine girdi. Hakem yine VAR ‘ dan gelen uyarı üzerine pozisyonu izlemeye gidiyor.   ( Bu maç bitmez. Hakem VAR odasından çıkmıyor. Geç, zapping)

-Sinek kuşu veya colibri de denen sinek kuşugiller, trochilidea familyasından olup, havada asılı kalarak saniyede 80 saniyeye varan kanat çırpmaları ile ün yapmışlardır.

-Şuraya bakarmısın sinek kadar değerimiz yok. Saniyede 80 kanat çırpıyormuş. Biz düz yolda yürüyemiyoruz hanım.-

-Gece gündüz o kadar içersen yürüyemezsin tabi. ( Uğraşamam senle. Tekrar zapping yapıyorum)

-Kim milyoner olmak ister’ de bu akşamki yarışmacımızı da tanıdıktan sonra ilk sorumuza geçiyoruz.

-Geleneklerimize göre aşağıdaki hangi olayın ardından helva dağıtılır?

a) sünnet    b) nikah      c ) boşanma.     D) cenaze

15 saniye olan cevap süreniz başladı.

-Yaaa! Bana da hep kazık soru çıkıyor.

-Daha 1. Sorudayız hanımefendi.

-..dur… kafamı karıştırma. Benden kaçmaz. Cevap veriyorum a) sünnet. Son kararım

-Donggggg!

-Aaaaa !. Nasıl yanlış olur ama. Ben küçükken bir sünnete gitmiştim. Sünnet bitince birşey yemiştik.

-Valla hanımefendi ne yediğinizi bilmiyorum ama helva olmadığı kesin.

-Ayy! Şaka gibi. Ben ilk soruda elendim mi şimdi? Kimse seyretmiyor değil mi? Rezil oldum. Ya rica etsem yarışmadaki sadece bu soruyu yayınlanmazsanız olmaz mı?

-Olmaz hanımefendi. Zaten topu topu bir soru sorduk. Sormaz olaydık.

Gördüğünüz gibi yukarıda verdiğim örneklerden de anlaşıldığı üzere;  hayatımıza, beynimize, beyin hücrelerimize inip beyin sapına kadar bizi esir alan bu eğlence kutusu değil, işkence kutusundan kurtulup ta özgürlüğünüze kavuştuğunuz an siz asıl o vakit siz olup kimliğinize kavuşacaksınız. Aksi takdirde Victor Hugo’ nun ölümsüz eseri sefillerin ana karakteri Jean Valjean gibi bir kürek mahkumu değil de, televizyonun karşısında eğlence kutusuna mahkum vaziyette bir ömür sürmek zorunda kalırsınız. Seçim sizin?

Herkese iyi hafta sonları diliyorum.

 

İlginizi çekebilir

100 YIL

100 YIL

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb