Ana Sayfa Köşe Yazarları 18.06.2021 1241 Görüntüleme

GÖNDERİLMEMİŞ MEKTUPLAR

Bir babalar günü daha yaklaştığında babası hayatta olanlar için evin içi düğün dernek, babası hayatta olmayanlar için ise cenaze evinden farksızdır. Kimilerimiz babalarımız hayatta iken onların kıymetini bilir, kimimiz de son pişmanlık fayda getirmez hesabı; dizlerimizi döveriz. Aslında garip bir millet olduğumuzdan sebep midir bilinmez; kıymetini bilmediğimiz sanatçı, bilim adamı, yazar, devlet adamı, tiyatrocuların sonradan kıymetini bildiğimiz gibi, babalarımızda inşallah sonradan kıymeti bilinen sınıfına girmez.
Kız evlat babaya, erkek evlat anaya düşkün olur derler ya; bunun bir bilimsel açıklaması olmasa da ve istisnaları da olsa aslında gerçekten genel kaide budur. Hemen her ailede genelde kız çocukları baba ile, erkek evlat anne ile daha iyi anlaşır; ana kuzusu lafı da sanırım oradan geliyor. O zaman baba ile daha iyi anlaşan kız evlat da baba kuzusu mu oluyor. Tabii ki yok öyle bir şey; her evlat anne ve babanın kuzusudur.
Kendi açımdan da durum sanırım pek farklı olmadığı için burada bir şeyler karalamak istedim. İçimi dökmek, belki de yüz yüze söyleyemediklerimizi kağıda dökmek daha kolay geliyor da olabilir. Erkek evlatların doğası gereği midir bilmem; hemcinsine karşı ( baba, dede) doğum günüdür, bayramdır, seyrandır, babalar günüdür… Telefon da iki çift laf edip de güzel duygu ve düşüncelerini iletme de hep sorun çıkar. O sihirli kelimeler bir türlü ağızdan dökülmez. “ Seni seviyorum baba” demek çok mu zordur. Değildir tabi de; niye demezsin o vakit. Babalar bu anlamda sanki biraz üvey evlat muamelesi mi görüyor ne!
Herkesin iyi kötü babası ile ilgili anıları vardır. Evlenip de çoluk çocuğa karıştığında; bak biz dedenle şöyle yapardık, böyle yapardık, bunları yapmıştık; baksana şu resimlere; ne kadar gençmişiz değil mi gibi tatlı anıları kendi çocuklarımızla paylaşırız. Peki siz hiç babanız ile ilgili güzel anı olarak paylaşabileceğiniz neler var; ya baba baksana neler de yapmışız senle diyeceğiniz neler var. Kukumav kuşu gibi düşünenleriniz var gibi sanki aranızda. Eğer babanız hayatta ise çok da geç sayılmazsınız aslında. Bir yerden başlamak, yeni temiz bir sayfa açmak için çok da geç kalmış olmayabilirsiniz.
Bazen geriye bakıyor da insan zaman ne çabuk geçiyor; su gibi akan zaman içinde, finişe doğru hızla koşan bir atlet gibiyiz nerdeyse. Pek çok insan etrafındaki çocuklara baktığında aslında zamanın ne kadar hızlı aktığını anlıyor. Bu kadar hızlı akan zaman dilimi içerisinde keşkelerinizin olmaması ve sevdiklerinize olan gönderilmemiş mektupların gönlünüzde kalmaması için anları iyi değerlendirin derim kendi adıma.
Baba kelimesi ağır bir kelimedir. Baba, kucaklayan, sarmalayan, kol kanat geren, varlığı ile ailesine güven hissi veren bir kudret sahibidir aslında. Yuvayı yapan dişi kuş lafı ne kadar doğru ise, babanın da evdeki yokluğu, olmadığı zaman o kadar iyi anlaşılıyor ki; eve giren hırsızın tüm evi soyduğunda kendini cıs çıplak hissettiği gibi hissediyor insan.
Hiç unutmam ufak tefek, beş altı yaşında çocukken mahallede şimdinin gençlerinin bilmediği zagor, Teksas, tommiks çizgi roman kitapları yüzünden yaşıtım bir çocukla toz toprak içinde kavga ederken, çocuğun yardımına arkadaşlarının gelmesiyle yediğim bir ton sopanın ardından babamın bir hışımla sokağa daldığında bir kişiye karşı üç beş kişi efelenen veletlere karşı beni koruyan kahramanımdı kendisi.
Emekli olacağı vakit adına düzenlenen gecede karşılıklı ilk rakı içip eğlendiğim, arkadaşları tarafından gece sonrası alkış yağmuru altında uğurlandığında gururlandığım adamın ta kendisiydi babam.
Annemle evde kavgasız, kırgınlıksız neredeyse 55 senelik bir birliktelikle gençlere örnek olandır babam.
Bunca yıl baba oğul birlikteliğinde yeri geldiğinde bir baba, yeri geldiğinde bir arkadaş, yeri geldiğinde bir dost, yeri geldiğinde sırdaş olan adamdır babam.
Eskilerin tabiriyle tek tabanca çalışıp hasbelkader bir emekli maaşı ile geçinirken her konuştuğumuz vakit bir şeye ihtiyacın var mı diye soran adamın kendisidir babam.
Yaşımız kaç olursa olsun; biz hala onun gözünde bir çocuk olduğumuz için az biraz geç kaldığımız da “ nerede kaldı” diye meraktan yerinde duramayıp, telefonla aramadan içi rahat etmeyendir babam.
Demin de dediğim gibi ağır bir kavramdır baba. İçinde baba olmanın gerektirdiği pek çok sorumluluğu gerektiren yüce bir kavramdır.
Babanız eğer hayatta ise gönderilmemiş mektuplar gibi insanın yüreğine sıkışmış satırları babanıza söylemek için daha neyi bekliyorsunuz. Ben çoktan söyledim bile; ya siz. Hadi! Durmayın koşun.
Bu meyanda hayatta olan tüm babaların babalar gününü canı gönülden kutluyor, artık aramızda olmayan babalarımıza da Allah rahmet eylesin diyor ve Rıfat Ilgaz’ ın “ Babam” şiiri ile yazıma son veriyorum.

Küçük işler peşinde harcadın
Altmış üç yılını
Mum sattın, kürek çektin
Kul oldun sonunda bir kapıya
Çıkarı olduğu halde işinin
Kaplarını doldurmadın vaktinde
Sessiz sedasız göçtün aramızdanne ölümün geçti gazeteye
Ne dokuz göbek soyun
Kötü mü olurdu
Beş on para ayırsaydın bir kenara
Kara günler için
Hiç olmazsa başımızı sokacak
İki göz bir ev bıraksaydın
Sokakta kalmış değiliz
Adını herkese hatırlatacak
Bir dikili çöpün bile yok yeryüzünde
Mezar taşından gayrı
Büsbütün unutulup gideceksinseni üç aydan üç aya hatırlatan
Elimizdeki cüzdanda olmasa
Bizi ukardan konuşturacak
Ne ham bıraktın, ne hamam
İki karışlık arsa da kalmadı
Yangın yerinde
Borcun bile yoktu ödenmiyecek kadar
Neyinle övüneyim
Şöyle böyle bir memurdun
Kolculuktan yetişme
Kimlerin yanında lafını edeyim.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb