Ana Sayfa Köşe Yazarları 23.08.2020 6043 Görüntüleme

FINDIĞA DEĞİŞİK BİR BAKIŞ AÇISI

Her sene Ağustos ayının başında aynı lakırdı: yine mi fındık. Fındık çiftçisinden kendi ürününün hasadını yapanlarını saymazsak eğer, bu işten para kazanan ve emeğinin karşılığını alan nerdeyse yok denecek kadar azdır. Diğer hasadı yapılan ürünleri bilmem ama fındıkla uğraşmak zor iştir, zahmetlidir. Fındık toplama zamanı gelene kadar kart dalların budanması ve bahçeden çekilmesi, yılda iki kez kasım ve Mayıs ayında gübre atılması, bahçenin zararlı ot ve dikenden arındırılması gerekmektedir.

Yolculuğumuz Karadeniz otobanında ilerlerken eski günler aklıma geliyor, hatıralar canlanıyor zihnimde. 80 li yıllarda, o vakitler çok özel araç yoktu. Ulaşımı da genelde ticari araçlar, otobüsler karşılardı sarp Karadeniz’de. Çocukken köydeki evin üst katındaki sundurmada amca oğlu ile yere bağdaş kurup oturur ve Ordu’dan Samsun istikametine ve Samsun’ dan Ordu istikametine giden karşılıklı araç sayılarını sayarak oyun oynardık. Kendi istikametinden geçen araç sayısı 100′ ü bulan oyunu kazanırdı. O vakitlerde o kadar az araç geçerdi ki düşünün artık; 100 araç oluncaya kadar saatler geçerdi. Kazanan “Ben kazandım” diyerek deli gibi çığlık atardı. Çocukluk insanın en güzel ve en masum hatıralarının bulunduğu andır.

Neyse lafı dağıtmayalım; Karadeniz, içinde barındırdığı yeşil örtüsü ile ziyaretine gelenleri, ben bu ülkenin oksijen deposuyum der gibi gururla karşılıyor. Hırçın dalgalarıyla da yörenin karakteristik özelliğini vurguluyor. Uzun ve zahmetli yolculuğun ardından Ordu’nun Perşembe ilçesi Mersin köyüne varıyoruz. Ordu büyükşehir olduktan sonra köyümüz mahalle oldu. Köyümüz çok güzel bir balıkçı kasabasıdır. Köyümüze özgü kaya mezgidi sadece yason burnu ile Mersin köyü arasında avlanmaktadır. Yolu buraya düşene tatmasını şiddetle tavsiye ederim. Pişman olmazsınız.

Bu arada eve vardığımda annem ve babamla bir yılın verdiği özlemle sarılmak istesek de Çin icadı korona virüs sebebi ile bu hevesimiz maalesef kursağımızda kalıyor. Karşılıklı hâl hatır sormadan sonra bizimkilerden asıl müjdeli haberi alıyorum. “Oğlum yarın amele geliyor. Fındık toplama yarın başlıyor” demez mi! Ne yapacaksın? Başa gelen çekilir. “Olsun ana. Giderim” diyorum içimdeki memnuniyetsizliği belli etmeden. Lakin daha 12 saatlik yol yorgunluğunu bile atamamışım. Küçüklüğümden beri bu fındık işini bir türlü sevemesem de bizimkilerin yaşlarının 80 civarı olması nedeniyle istemeyerek de olsa bu mesuliyeti üstüme alma gereğini hissediyorum.

Ertesi sabah 5 buçuk kalk borazanı ile hafif kahvaltı arkası kendimizi fındık amelesinin önünde buluyorum. Bahçe eve 500 metre mesafede. Gerekli uyarıları yaptıktan sonra “Marş Marş ! İstikamet bahçe” Amele şimdiden sızlanmaya başlıyor yolda. “ya abi ! Çok gidecez mi daha. Yorulduk biz. “Aklıma geçen seneki işçiler geliyor. Haklarını teslim etmek gerek lakin gerçekten özverili çalışıyorlardı. Bahçeye yürüyerek girerken de sızlanmıyor, kapris yapıyorlardı. İçimden diyorum ki “Bilseydim limuzin kiralar, öyle giderdik bahçeye. Yüzlerine söyleyemiyorum ama. Çünkü adamlar en ufak bir serzenişte hemen rest çekip “Beğenmiyorsan gidelim abi” diyorlar. Biliyorlar köyde onlara muhtaç olduğumuzu. Adamlar fındık işçisi olarak tekel olunca yevmiye ile çalıştığı bahçe sahibine posta koyabiliyor. Onca senedir fındık toplarım; ilk defa böyle bir rezilliğe şahit oldum. Alternatifsizlik karşısında sen de resti maalesef göremiyorsun.

İşçiler bahçede de hakimiyeti elden bırakmıyor ve sonunda karşılıklı güç savaşı yaşanıyor. (Sonucu belli bir savaş). Daha evvelden yurdum insanından böyle bir işçi grubu çalıştırmadığım için adamların prensipleri ile bahçede tanışıyoruz. Kaideler sıralanıyor.

1. Sabah 6 da başlar, akşam 5 de bırakırız.
2. Öğleden önce ve sonra olmak üzere iki kez 15 er dakikalık mola veririz.
3. Sabah 9 ile 9 buçuk arasında yarım saat bahçede sabah kahvaltısı yaparız.
4. Öğlen 1 ile 2 arasında 1 saatlik öğle yemeği arası veririz.
5. Dayı başı, ahçı ve çuvalcı çift yevmiye alır.

Dayı başı anlattıkça şeytan dürtüyor. ” Bırak bahçeyi ; varsın toplanacak kalsın ” dese de şeytan, yine de ona itimat etmeyip, tamam deyip toplama işine start veriyoruz.

Bu seferde sene içinde bahçede kart dallar kesilmeyip budama yapılmayınca amele sanki jimnastik dalında olimpiyatlara hazırlanıyor gibi dalda maymun gibi sallanmaz mı! İşte o vakit kan beynime sıçradı. Ayrıca baktım tüm yevmiyeyi ve toplanacak 400- 500 kilo fındığı karşılaştırınca, ameleye yol vermek daha mantıklı geldi.

Hesap kitap yapınca kazananın tarım işçisi olduğu ortaya çıktı. Bizde de sattığımız ürün parası ile tüm giderlerin eşit olduğu ve sıfır kazançlı bir fındık sezonu yaşadığımız şaplak gibi yüzümüze yapıştı. Böyle ameleliğe can kurban. Yazımı yazarken baktım babam kanalın birinde bir türkü dinliyor. Benimde tekrar kan beynime fışkırıyor.

Gine yeşerdi fındık dalları,
Acep ne olacak yarın halleri.
Dalgalanıyor pembe şalvarı.
Kız allan pullan gel gel gel yanıma.
Beyaz kollarını dola boynuma.

İlginizi çekebilir

HAYATIN TASVİRİ

HAYATIN TASVİRİ

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb